1924 yılıdır. Kavalalı Balıkçı İsmail Reis (Yetkin Dikinciler) ve ailesi, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sebebiyle bir İç Anadolu Kasabası olan Gelveri’ye göç etmek zorunda kalır. Erken gelişleri sebebiyle henüz kasabadan ayrılmamış olan Rum çömlekçi Dimitrios (Engin Alkan) ve ailesiyle bir süre aynı evi paylaşmak zorunda kalacaklardır…
Çok farklı kültürlere sahip Türk ve Rum iki ailenin mübadele dönemindeki dramatik öyküsünü anlatan Yakamoz filmi, Yunan-Türk Nüfus Mübadelesi’nin 100. yılı anısına 28 Haziran’da vizyona girecek. Film bir süre beraber yaşamak zorunda kalan iki mübadil ailenin birbirine geçen öyküsünü gözler önüne seriyor. Filmde, Yetkin Dikinciler ‘Kavalalı Bir Balıkçıyı’, Engin Alkan ise şimdi Güzelyurt olarak bilinen ve eski adı Gelveri olan yerdeki ‘Rum bir çömlek ustasını’ canlandırıyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise; Görkem Yeltan; Nur Gürkan, Feriha Eyüboğlu, Kirkor Dinçkayıkçı, Melih Ekener yer alıyor. Yönetmen koltuğunda, filmin öyküsünü Ali Can Yaraş ile hazırlayan ve Siper İçinde, Eve Dönüş Yolu, Gagauzlar gibi ödül almış çeşitli kısa film ve belgesellerin yönetmeni Ali Kerem Gülermen yer alıyor. Uzun süreli saha ve kaynak çalışmalarının yapıldığı, Türk ve Yunan müzik eserlerinin proje için hazırlandığı, hazırlığı ilgili kurum ve akademisyenlerin danışmanlığında gerçekleştirilen film; Ali Kerem Gülermen’in de ilk uzun metraj filmi olma özelliğini taşıyor. Yeni Şafak Pazar olarak; filmin yönetmeni Ali Kerem Gülermen ve Rum çömlek ustası karakterini canlandıran filmin başrollerinden Engin Alkan ile konuştuk.
1923’te karara bağlanıp 1924’te gerçekleşen göçlerle devam eden Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi, her iki ülkenin vatandaşlarının dinleri esas alınarak vatanlarından zorunlu ayrılışa tabi tutulduğu bir tarihsel gerçeklik. Filmin yönetmeni Ali Kerem Gülermen, Yakamoz filminin öyküsünün de bu gerçeklik etrafında şekillendiğini söylüyor. Gülermen, Kapadokya Bölgesi’nde yer alan Aksaray ilinin Güzelyurt ilçesinde başka bir çekim gerçekleştirirken kaldıkları otelin eski bir Rum konağı olduğunu öğrenmiş. Gülermen, halihazırda bir mübadil torunun sahipliğinde işletilmesi ve o kişiyle kurulan güzel diyalogla projenin yüzüncü yılının yaklaştığı o zaman diliminde ilk adımların atılmış olduğunu dile getiriyor. Yakamoz filminde Kavala’dan erken gelen Türk aileyle Anadolu’dan henüz ayrılmamış Rum ailenin bir süre aynı evde yaşamak zorunda oluşunu anlatarak Kapadokya Bölgesi’ndeki tarihi kültürel gerçekliğin izlerini bir sinema filmiyle sürmüş olduklarını anlatan Gülermen, “Hem erken gelip hem de Yakamoz isimli sandalını, yine deniz olacağını düşünerek yanında taşıyan Kavalalı bir balıkçının İç Anadolu’da sudan çıkmış balığa dönüşüyle; yaşadığı toprağı vatanı saymış ve birkaç kelimeden fazla Rumca bilmeyen Anadolulu Rum ailenin halini bir arada, iç içe gözler önüne sermenin yalnız mübadeleye değil tüm insanlığa dair önemli bir değerlendirme olacağını düşündük” diyor ve ekliyor: “Bir dönem filmi çekmek ve sınırsız olmayan bütçeyle bunu ona yakışır biçimde yapmak birçok hassasiyet gerektiriyor. Dönemin kelimelerine seyirciyi de öyküden çıkarmayacak biçimde dikkat etmeye çalıştık. Her ne kadar “mübadele, mübadil” kelimeleri bilinse de halkın “muhacir” deyişindeki yerelliği filmde işlemeyi ihmal etmedik. Filmde hem Kavala hem de Kayseri ağzı; Kavalalı ve Rum aileler tarafından konuşuluyor. Yunanca ve hatta bir yerde Antik Grekçe de kendine yer buluyor. Bu konularda gerek prodüksiyon öncesinde gerekse set anında danışmanlarımız hep yanımızdaydı. Örnekse her iki aileden ufak çocukların sohbetinde ‘Sen de amma gorkakmışsın’ ve ‘Kurkak değilim ben’ deyişleri bir dönem filmine hoş bir değer katmış oluyor.”
“Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi, yapılış biçimi ve detaylarıyla örneği az olan bir tarihi gerçeklik ama ‘göç, kimlik, öteki, vatansızlık’ dediğinizde örneği her an yanı başımızda, birer gerçek olarak kendine yer buluyor” diyen Gülermen, “Yakamoz da insanın bu problemlerini açıkça gözler önüne seriyor. Elbette duygulandıran yerleri ağır basıyor ancak her iki ailenin karakterlerinin gerçekliği ve sıcaklığında yüzleri gülümsetmeyi de ihmal etmiyor. Yürek burkan ama umut dolu, hayatın içinden bir aile draması olarak seyircide güzel duygular uyandıracağını düşünüyorum” ifadelerini kullanıyor.
Rum çömlek ustası Dimitri karakterini canlandıran filmin başrollerinden Engin Alkan “Dimitri Osmanlı’nın son döneminde Orta Anadolu’da doğmuş, orada kök salmış Ortodoks Hristiyan bir çömlekçi. 1.Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve ardından Lozan’da kabul edilen nüfus mübadelesiyle önce bir oğlunu kaybediyor, derken doğduğu topraklardan, öz vatanından sürgün ediliyor. Yorgun, acılı ve insanın insana ettiğine şaşkın, çaresiz bir Anadolu insanı” sözleriyle canlandırdığı karakteri anlatıyor. Alkan, filmin çekildiği Gelveri coğrafyasının etkisiyle çoğu kez Hititlerden erken Hristiyanlığa, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan zamansız bir tünelin içine çekildiğini hissetmiş. Alkan, “Filmde en çok etkilendiği sahnelerden birinin ise “Yetkin’in oynadığı İsmail’in deniz olmayan Gelveri’ye köyünden inatla taşıyıp getirdiği kayığını bir dağ göletinde yüzdürdüğümüz sahneydi. Çok absürt, çok acıtıcı, çok düşündürücüydü.” sözleriyle anlatıyor.