– Fenerbahçe’de İsmail Kartal çok eleştiriliyor… Bu eleştirilere ne kadar katılırsınız, ne kadarına katılmazsınız?
Büyük bir bölümüne katılıyorum… İsmail Hoca, bildiğini okuyan ezberlediğinin dışına kolay çıkmayan, alışkanlıklarını bozmayan, A planı tutmayınca B planını, C planını devreye sokamayan, sokmayı denemeyen bir hoca… Niye böyle söylüyorum; birazdan ayrıntılara girerim …
– Sizce Fenerbahçe’de “en büyük sorun nedir” diye sorsam ne yanıt verirsiniz?
Günümüzün futbol dünyası diyor ki; hızlı… hızlı… daha hızlı… Fenerbahçe’nin sezon başındaki hızı yok… Ferdi’nin dışında atletik oyuncusu yok… Çok yavaş hücum ediyor… Savunmadan orta alana, orta alandan hücuma çok ağır çıkıyor… Gereksiz ve yararsız çok pas yapıyor… Böyle oluncu rakip savunmaları az adamla ve hazırlıksız yakalayamıyor… Özellikle son maçlarına bakın… Karşısında hep 7-8 kişiden örülmüş sağlam bir duvar buluyor ve aşmakta zorlanıyor… Niye; yavaş hücumdan…
– Öyle diyorsunuz ama aynı takım, daha 5-6 hafta öncesine kadar kapanan savunmalara üçer – beşer gol atıp maçları kazanıyordu…
Doğru… Fenerbahçe sezona hızlı futbolda ve önde basarak başladı… Geçiş oyununda zaman yitirmedi, rakip savunmaların toparlanmasına izin vermedi… “Baskın basanındır” misali, hızlı hücumla her rakibi teslim aldı…
– Peki, sezon başı için “hızlı” dediğiniz Fenerbahçe’ye şimdi niye “yavaş” diyorsunuz?
Kolay değil, yoruldu Fenerbahçe… Çok sık, çok ağır maçlar oynayarak buralara kadar geldi… 38 yaşına doğru yol alan Dzeko, 35’e merdiven dayayan Tadiç, sezon başında taze kuvvet, dinlenmiş vücutla ağırlıklarını kapatıyorlardı… Eee, bu kadar maçtan sonra fizik güçleri ciddi anlamda düştü…Böyle oluncu Fenerbahçe rakip ceza alanı çevresinde ağır kalmaya başladı, ağır kalınca rakip savunmaların kapanmasına ve önlem almasına zaman tanıdı, sonuçta pozisyon ve gol bulmakta eskiye oranla çok zorlanmaya başladı …
– Dzeko madem yaşlı, madem yoruldu, mevcut gücünü daha dengeli, daha ekonomik kullanamaz mı?
Süper doğru bir tespit… Dzeko orta sahada, Dzeko sağ kenarda, Dzeko sol kenarda, Dzeko top çıkartırken kendi ceza alanının içinde… Öyle bir takım oyuncusu ki, hayranlık uyandırıyor, saygı duyuyorsunuz… Ama ortada futbolun bir gerçeği var: Bu yaşa gelmiş bir oyuncu bütün gücünü orta sahada, kenarlarda kullanacağına, genellikle ceza alanı çevresinde ve gol bölgelerinde daha diri, daha etkili, daha bitirici, gole daha yakın oynayarak kullanmalı… Böylesi hem Dzeko’ya, hem Fenerbahçe’ye çok daha yarar sağlar …
– Tadiç’in hücumu yavaşlattığına inanıyor musunuz ?
Hem de nasıl… Tadiç ayağına gelen topu hemen çıkartmıyor… Sırtını rakibe dayıyor, topu saklıyor, genellikle geriye dönüyor ve top ayağında uzunca bir süre kalıyor… Doğal olarak hücumun olan hızını da kesiyor… Top Tadiç’in ayağına her gelişte, sanki uzunca bir “durak” yapıyor…Tartışılmayacak yüksek kalitesi tamam ama fizik gücü bu kadar düşükken, o kalite de kelimenin tam anlamıyla ortaya çıkamıyor… Sonuçta Tadiç’in topu her ayağında tutuşunda rakip savunma biraz daha nefes alıyor…
– Ya Szyamanski?
Esas sorun Szymanski’de … Ligin ilk yarısında ceza alanı çevresinden bazen plase, bazen aşırtma, bazen darbeli vuruşlarla attığı golleri hatırlayın… Rakip savunmanın arkasına sarkıp kaleciyle burun buruna kaldığı pozisyonları aklınıza getirin… Müthiş geriye dönüşlerini ve hayati dokunuşlarını unutmayın… Aynı Szymanski şimdi “eriyen mum” gibi ayakta zor duruyor… Böyle bir düşüş, futbolun doğal akışına uygun değil… Formsuz olursun kabul, bu formsuz olmanın dışında birşey… Artık Polonya milli takımında bile forma şansı bulamıyor… Ya özel bir derdi var, ya da İstanbul yaşamında dağıldı mı acaba ? Yönetimin, hocanın, yetkili kim varsa, Szymanski’yi çok acil terapiye alması gerekiyor …
– Dünya kupasının “1″ numarası kaleci Livakoviç de çok eleştiriliyor…
Livakoviç son dünya kupasında göz kamaştıran bir performans ortaya koydu… Doğal olarak beklentiler arttı ve Livakoviç, henüz o beklentileri karşılayamadı… Son Alanya maçında 25 metreden yediği golde, bir adım atsa, sonra uzansa o top çok rahat çıkartırdı… Diz çöktü ve sadece seyretti… Muslera’ya böyle 10 şut gelsin birini yemez… Daha ileri gideyim Livakoviç’in yedeği İrfan Can Eğribayat da yemez…
– İsmail Hoca sezon başından beri Kuruniç’in alınması için çok ısrarcı oldu… Kuruniç bu ısrara değdi mi?
Şimdilik değmedi… Sahada, toplumun arasına katılıp kaybolan insanlar gibi… Hiç farkedilmiyor… Orta saha oyuncusu topu ve takımını öne taşır, Kuruniç’de bu var mı, hayır yok… Orta saha oyuncusu rakip hücumları karşılar, basar, tutar, yapışır o hücumun gelişmesini, kalene yaklaşmakta olan tehdidin büyümesini engeller… Kuruniç’de böyle bir savunma anlayışı var mı, o da yok… Eee, hücumda yoksun, savunmada yoksun, “ver sağa – at sola”, suya – sabuna dokunmadan oynuyorsun… En azından şimdilik görüntüsü bu… Kuruniç ile birlikte Fenerbahçe orta alanı sertliğini, caydırıcılığını kaybetti… Rakiplerin eskiye oranla Fenerbahçe kalesine çok daha rahat gelmeleri bundan…
– Yeniden İsmail Kartal’a dönelim, eleştirilere biraz açıklık getirir misiniz ?
Başlangıçta da söyledim… Hoca ezberlerinin dışına çıkmıyor… İrfan Can Kahveci kariyerinin en şahane sezonunu oynarken yedek kaldı… Böyle bir uygulamayı dünyada görmedim… Cengiz bu kadar formda, İrfan bu kadar formda, o zaman birini oynatıp diğerini bekleteceğine ikisini birden oynatsana… Bu sana ve takıma daha fazla güç sağlamaz mı? İrfan sadece sağ kanatta oynar diye alnında mı yazılı? Tartışılan Tadiç’in yerine atsana sol kenara… Hadi Tadiç’e kıyamadım, alsana orta sahanın merkezine… Yapmıyor, tutuculuğunu yenemiyor hoca… Yokluk zamanının kusursuz stoperi Osterwolde’yi arıyorum… Takımın en formda ismiyken şöhretlere yenik düşüp yedek kaldı… Madem, orta alanda zorlanıyorsun, Osterwolde’yi sol kenara atıp, Ferdi’yi öne alsana… Üstelik Ferdi’nin ön kenarda oynaması şart değil… Hızlı giden, hızlı dönen, giderken çok rahat adam eksilten, çok iyi vuran, rakibi çok iyi karşılayan Ferdi orta sahanın merkezinde oynayamaz mı? En azından takım bu kadar sıkıntı çekerken denenemez mi? Ama Hoca tutucu, yapmıyor bunları… Belli kalıpların dışına hiç çıkmıyor… Okan Hoca’ya bakın, bir maçta bir futbolcusunu üç mevkide birden oynatabiliyor, bu esnekliği ve refleksi gösteriyor… Aynı refleks İsmail Hoca’da yok… Sevgili Hocam, inançlarına saygılıyım ama işler sadece “Beyaz Kazağın” uğuru ile çözülmüyor…
– İsmail Hoca bu kadar eleştiriliyor ama maç başı Fenerbahçe tarihinin en fazla puan ortalamasını tutturan teknik direktörü …
Kabul ediyorum, tebrik ve taktir ediyorum… Ama şu bilinsin… İsmail Hoca Fenerbahçe tarihinin maç başı en yüksek ortalamasını, Fenerbahçe tarihinin en güçlü kadrosuyla yakaladı… Ali Koç başkanlığında böyle bir kadro, Jorge Jesus dahil kimseye nasip olmadı…
– Alanya maçının son dakikalarında Dzeko’nun çıkartılıp Ryan Kent’in oyuna girmesi çok eleştirildi…
Ryan Kent’i son üç ayda üç dakika oynatmadın, adam kulübeye mahkum olmaktan, neredeyse sahayı unuttu, sonra getirdin Alanya maçının en kritik ve sınırlı dakikalarında “kurtarıcı” diye oyuna attın… Hadi bunu yaptın, oyunun karambole dönmüşken, doldur – boşalt başlamışken, yüksek toplar vuracak adam aranırken Dzeko’yu nasıl çıkartırsın… Resmen intihar… Şunu da söylemeliyim: Ryan Kent niye oyuna girdi diye eleştirmiyorum, Ryan Kent şimdiye kadar sıkışan maçlarda hamle oyuncusu olarak çok daha fazla süre almalıydı diye eleştiriyorum …
– Duran toplarda sıkıntı var sanki…
Elbette var… Fenerbahçe korner atarken “gol geliyor” diye heyecanlanan bir Fenerbahçeli var mı? Dzeko san maçta kafa golü attı ama o gol sonuçta akan oyunda Meriç Müldür’ün pasıyla geldi… Hep söyledim, hep yazdım… Dzeko’nun yanına atletik yapılı, dinamik, ön direkte, arka direkte toplara vuracak, sıçrayınca rakip stoperlerin üstüne çıkacak bir santrafor lazım diye… Bula bula Serdar Dursun’u buldular… Serdar bu kadar değerliyse o zaman sezon başı niye gönderdin?
– Fenerbahçe’de ciddi bir karamsar hava oluştu, “şampiyonluk gitti” diyenler var, ne dersiniz?
Buna katılmam… Fenerbahçe’nin deplasmanda bir beraberliği var, diğer deplasman maçlarının tamamını kazandı… Müthiş bir istatistik bu… Kendi sahasında yitirdiği puanlarla bazı avantajları elinden gitti, bunu kabul ederim… Ama Fenerbahçe kalan maçlarının tamamını kazanırsa matematiksel olarak gene şampiyon oluyor… Elinde bunu yapacak bir kadro var mı, evet var… Ama bu kadronun, bu kadronun başındaki hocanın son maçlardaki görüntüsü kötü… Sorun burada… İnancın azalması, karamsarlığın çoğalması bu yüzden …